Kurtuluş Savaşı’nın en sıkıntılı günleridir. Bir yandan genel taarruz için orduyu kuvvetlendirme çalışmaları var diğer yandan yokluk, imkânsızlık, parasızlık, ambargo, vs. Bir yandan da Atatürk uçak diye tutturmuş, kimseyi dinlemiyor, her türlü şartı değerlendirip uçak temin etmeye çalışıyor.
Birinci Dünya Savaşı döneminde Almanların kontrolünde İstanbul Yeşilköy’de, İzmir Gaziemir’de ve Suriye’de uçak istasyonları vardı. Konya’da ise ara istasyon bulunuyordu. Mondros Mütarekesi ile Filistin’den çekilen uçaklar Konya’ya getirilmiş ve tahrip edilmişti. İstanbul’da ise yarısı çalışır durumda 45 uçak vardı. İzmir’de bulunan 4 uçak ise İzmir’in işgali ile düşmanın eline geçti.
Atatürk’le birlikte Samsun’dan direniş başlayınca Yeşilköy’deki pilotlar bu uçaklardan uçurabildikleriyle Ankara’ya gitmeyi düşünürler ama ne yazık ki başarılı olunamaz. Uçaklar olmasa da pilotların çoğu Anadolu’ya, Ankara’ya kaçmayı başarırlar.
Konya’daki istasyonun hali perişandır. Uçakların hepsi hurda haldedir. Buna rağmen akıl almaz çaba ve emeklerle birkaç uçağı kullanılır hale getirip Milli Mücadeleye çok büyük faydalar sağlarlar. Ancak artık bu derme çatma şekilde genel taarruz yapılamazdı. İşte bu yüzden Atatürk inatla uçak temin etmeye çalışıyordu.
Ambargo ve İngilizlerin baskıları yüzünden askeri silah teçhizat ve malzeme alınamıyordu. Aslında alınıyordu ama el altından ve 5 katına karaborsa fiyattan. Kapitalist sistem böyledir işte. Bir yandan sizinle savaşır, diğer yandan size mal satar. Ama hep ondan almanız için teknoloji üretecek malzeme satmaz. Günümüzde de öyle değil mi Emperyalist devlet size gelir, ya silah, malzeme almanı ya da sana savaş açacağını söyler. Ya da beslediği teröristlerini gönderir. Mecburen milyarlarca dolarlık silah ve malzeme satın alırsınız…
Önce Almanlarla anlaşma yapılır. 29 adet uçak satın alınır. Parası yine karaborsa fiyattan, 5 katı olarak peşin ödenir. Ancak bu uçaklar parçalara ayrılarak tarım makinesi diye kayıtlara girer. Ayrıca yoğun denetimlerden kurtulmak için Kırım ve Rusya üzerinden 5 liman değiştirerek gelir. Samsun’a geldiğinde sandıklardan çıkan malzemeler harap vaziyettedir. Ancak 2 tanesi işler duruma getirilebilmiştir.
Bu ağır hezimete rağmen arayışlar bitmez. Fransızlarla artık Ankara Anlaşması imzalanmıştır ve Fransızlar Ankara Hükümetine her şeyi satmak için yırtınmaktadır. Ama uçak işi sıkıntılıdır çünkü İngilizlerle yaptıkları anlaşma ve uygulanan ambargo yüzünden satamamaktadırlar.
Sorunu Fransız Konsolosluğunda çalışan bir memur çözer. Bir tarım şirketi kurulacak, bu şirket tarımsal amaçlı Fransızlardan uçak alacak, teslimattan bir hafta sonra da iflasını ilan edecek, demirbaşları devlet hazinesine geçecektir. Öyle de yapılır. Elbette silah ve teçhizatları sökülür. Böylece 10 adet uçak Fransızlardan alınır. Ancak tabi ki uçakların silah ve teçhizatları sökülmüştür. O günlerde tarım alanında da savaş alanında da aynı uçakları kullanılmaktaydı. Tek farkı savaş alanında kullanılacak uçaklara silah ve teçhizatlar monte edilmesiydi.
Bu arada uçak yakıtı da İtalyanlardan yine karaborsa fiyattan alınmaktadır.
Bu konuda bilinmeyen bir kahramandan söz etmeden olmaz, Erzurumlu Nafiz Bey. Erzurumlu Nafiz Bey, önce 2 adet uçağı İtalyanlardan kendi parası ve girişimleriyle satın almış, teslim sorunları yaşanınca Bolu’ya bir iniş pisti yapılmış. Ancak gelen uçaklar arıza yapması ve kırıma uğraması sebebiyle kullanılamamış. Buna çok üzülen Nafiz Bey bir yıl sonra 2 uçak daha almış ve Türk Ordusuna hediye etmiştir. Sadece 2 uçağımızın olduğu bir dönemde bu bağış büyük bir fedakârlık ve kahramanlıktır. Erzurumlu Nafiz Bey’in ismi pek bilinmez çünkü isminin anılması için değil memleketin kurtulması için yapmıştır bu yardımı. Belki günümüz insanına da bir örnek teşkil eder bu anlayış.
Atatürk’ün bu çırpınışlarının sebebi ta Trablusgarp’a dayanır. Dünyada uçakları savaş aracı olarak ilk kullanan İtalyanlardır. İlk defa Trablusgarp savaşında kullanmışlardır.
Dünyada uçaklara karşı ilk mücadele eden komutan da Atatürk’tür. Yani, dünyadaki diğer devletlerin ordularını yöneten komutanlar daha uçağı bilmezken, uçaktan kafasına bomba yiyen ilk komutan Atatürk’tür. Hatta ilk savaş uçağı düşüren ve ele geçiren de.
“İstikbal Göklerdedir!” sözü öylesine gökyüzüne bakıp söylenmiş bir söz değildir.