Kalender ATAKUL
-
dcsanatatolyesi@gmail.com
22.05.2023
-
206 defa okundu..
Kısa Oyunlar Serisinden..
Kısa Oyunlar Serisinden
“İSİMSİZ / NO 1”
Bir kafe... bir kaç masada tek tük insan... oldukça sakin bir ortam...
Fehmi ve Nuri, (Bir yandan da ellerinden hiç düşmeyen telefonları) usuldan sohbete başlarlar...
Fehmi: Şşt! Anlatsana oğlum...
Nuri: (Canı sıkkın bir halde) Ya, gecen gün bir ilan gördüm, ‘satılık bahçe katı’ diye... evin iç resimleri hoş, ferah gibi de... fakat manzara resimleri, apartmanın en üst katından çekilmiş... manzara da manzara yani... İlerde sıra dağlar, akşam güneşi vurmuş çamlara... Öyle ki, kokusunu hissediyorsun neredeyse...
Fehmi: Ben, ‘çam’ kelimesini duyunca bile hissediyorum da... Ee
Nuri: İşte bir kaç gündür canım ona sıkkın... ‘Bir bahçe katının manzarasını, apartmanın en üst dairesinden çeken bir emlakçı, aşağıdakilerden hangisini anlatmak istemiştir ’ diye düşünüp düşünüp duruyorum...
Fehmi: Şıkları alalım...
Nuri: İşte, ‘düşünüyorum’ dedim ya
Fehmi: Ya hu ‘aşağıdakiler’ dedin ya...
Nuri: O mühim değil ki, 'yukarıdakiler’ de olabilir
Fehmi: Hayda! O halde ‘yandakiler’ de olabilir
Nuri: Tamam işte.. her ne haltsa... Gerçi, bu aralar düşüneceğim şeylerin sayısı da arttı bir hayli. Üst üste birikince de tabi...
Fehmi: İşte bak! Bu da bir çeşit aç gözlülük...
Gülüşmeler
Nuri: Daha neler! Hazır, ‘düşünebilen canlı’ iken fırsatları değerlendiriyorum ben... Öyle ki, 10 yıl öncesinden kalma notlarım var... yazmışım bir kenara, ‘bunu düşün’ diye
Fehmi: Düşündün mü peki
Nuri: Yok! Ama böyle diyeceğini düşünmüştüm
Fehmi: Başladık yine! Bir gün, deli olduğumuzu düşünecekler diye bir korku kaplıyor içimi bilesin
Nuri: Bir gün mü Hala fark edememişler yani
Gülüşmeler...
Fehmi: Gerçi bu devirde de deli olmak... rahat bir kafa için en iyi yol aslında da... Söve söve gez sokaklarda... gelmişine de geçmişine de... (Bir an, düşünür) ‘Emeklilikte deliliğe takılmak’ diye bir şey var mıydı be
Nuri: Yine neler kurguladın kafanda
Fehmi: Ne bileyim ya! Neyse, boş ver simdi...
Nuri: (Derin düşüncelere dalar) Bir adam varmış... o kadar yalnızmış ki; kışın bir sinek gördüğün de, ona sarılmak için çırpınıp dururmuş... Sağa sola da bir kaç ekmek kırıntısı da bırakırmış ki, olur da belki sinek yer ise... Hiç kıpırdamadan da bekler, öylece dinlermiş. Sinek, o malum vızıltısıyla perdelerin aralarında gezdikçe de; adam, şöyle bir arkasına yaslanır, keyfiyle kadeh kaldırırmış... ‘Hadi şerefe sinek’
Fehmi: (Şaşkınlıkla) Ne anlatıyorsun sen ya
Nuri: (Derince bir nefes alarak) Sonunda ya! Sonunda... ne zaman ‘dur’ ya da ‘sus’ diyeceksin diye çırpınıp duruyorum deminden beri... Senden ses çıkmayınca da, başladık bir hikaye ye deyip, ha bire sallayıp duruyorum... İşkence çektiğim kısım ise, sonunu nasıl ya da nereye bağlayacağım...
Fehmi: Güzel gidiyordu aslında da, bir heyecan olmayınca da daraldım artık yani... Ne bileyim işte, ‘sevgi beslediği sineği, en sonunda yanlışlıkla öldürüyor’ falan gibi bir şeyler bekliyor insan
Nuri: Yanlışlıkla mı Adam, yaz vakti gelince değişim geçirirmiş be! Bakma sen kışın ki o sinek sevgisine... Balyozla sinek avına çıktığına dair bir hikayesi de var yani...
Fehmi: Hah! Bak onu dinlemek isterim işte. Hikaye de şiddet olmayınca, diğer sayfaya geçesim de gelmiyor
Nuri: İşte, bunlar hep yanlış eğitim...
Fehmi: (Bir an, başını ovarak) Sanki, başım ağrıyacak gibi
Nuri: Az önce buraya gelirken, bir kaç yerde yine epey bir ‘palavra’ dinledim; neyse ki ‘başım’ fark etmedi, yoksa başlayacaktı yine zonklamaya...
Fehmi: Sinekleri de genelde hep bir ‘çöp’ olarak görürüz, değil mi
Nuri: O nereden çıktı şimdi Siz öyle mi görüyorsunuz
Fehmi: Siz görmüyor musunuz
Nuri: Ne münasebet! Çöp kutusuna, kül tablasına, tuvalet deliğine atılıyor olmaları, onların bir çöp olduğu anlamına gelmez”
Gülüşmeler
Fehmi: Haklısın şimdi
Nuri: İnsan, hep haklıdır
Fehmi: Aklıma takıldı bak... Peki, sinekte yalnız mı
Nuri: Flört mü edecekler di
Fehmi: Ya hu biri yalnız, diğeri yalnız değil ise olmaz o iş, o açıdan... Aç ile tok muhabbeti hani... ‘Seni şöyle anlıyorum, böyle anlıyorum’ gibi bol keseden masaya ‘nasihat’ bırak, sonra kalk sevişmeye git... Olmaz yani!
Nuri: (Çantasından çıkardığı kağıtları kurcalıyor) Bırak şimdi... İşler yine aksadı zaten...
Fehmi: Hayırdır Bunlarda neyin nesi be Gıcır gıcır...
Nuri: Geçen ki usta ya! Yine savsaklamış işleri... ‘falancanın selamı var’ diye gidersen işte... (Tekrar koydu çantasına kağıtları.. buruş buruş.. homurdanıyor bir yandan da) Adam da haklı şimdi.. para az olunca, ‘savsaklamak’ gibi bir hakkı da oluyor haliyle...
Fehmi: Eee, sende yani.. topluma ‘yabancılaşmış’ gibi davranma lütfen! Kaç yaşına geldin... Bak burnun bile gittikçe kocaman oldu, oradan anla yaşını...
Gülüşmeler...
Nuri: Eski alışkanlıklar işte... İnsan, kolay kolay vaz geçemiyor
Fehmi: Hangi insan
Nuri: Şu, sinekle konuşan...
Gülüşmeler...
Fehmi: İyi de bir usta o aslında ya... işin ehli gibi de gözüküyor... Gözlüğünde ki kuş pisliğini bile temizlemeye vakti olmamış zavallının...
Nuri: Ha, o değil ya! Yok mu şu, sürekli yan dönerek sohbet eden herif...
Fehmi: O da ne
Nuri: Gerçi, sen onu görmedin hiç, doğru... Hayatımıza yeni dahil olan ustalardan... İlla da profil! Saplantı haline gelmiş herifte! Adamla oturup da, karşılıklı iki çift laf konuşmuyorsun.. illa yan dönecek. O değil, derdini anlatamıyorsun... ‘karşıda bir şey mi oluyor ’ diye, sürekli işkillendiriyor insanı, şerefsiz!
Fehmi: Ya hu, bir rahatsızlığı vardır herifin; boynu tutulmuştur, şudur budur... Sordun mu hiç
Nuri: Yok be! Sokakta da öyle o! Kandırmışlar herifi, ‘böyle iyisin, yakıyorsun, parçalıyorsun’ diye diye... Herif, muhtemel o günden beri de 'yandan' sohbet ediyor hep
Fehmi: Vay şerefsiz! Hep yapmak istediğim şeyi yapıyormuş!
Nuri: Öyle mi
Fehmi: Ben, ‘şimdi millet ne der’ diye, utancımdan yan dönemezken... (Yan dönerek) Şşt! Baksana bir...
Nuri: Hakikaten ha! Sen güzel bir adammışsın lan!
Fehmi: (Hafiften bir yukarı doğru bakarak) Şu şekil nasıl
Nuri: Oldukça çırpıcı!
Fehmi: Çırpıcı mı
Nuri: Yani ‘çarpıcı' olmaya ramak kalmış...
Gülüşmeler...
Fehmi: (Bir an düşüncelere dalar) Bahar geldi, artık vaktidir dedim; sevdiğim şu pantolonu giymenin... Bir giydim ki, eyvah! Kavuşmuyor düğme... Arkamı dönüp, şöyle bir kıçıma da bakınca da... şimdi böyle sokağa çıksam... Çıkarttım tekrar, fırlattım bir köşeye
Bir an sessizlik...
Nuri: (Şaşkınlıkla) Bu ne şimdi
Fehmi: Şiir...
Nuri: Şiir
Fehmi: Bu aralar yeni bir huy edindim de... Fırsat buldukça, o an bir şeyler yazıyorum...
Nuri: Bu güzel dizeleri halktan esirgemiyorsun değil mi
Fehmi: Kitap için başvuru bile yaptım
Gülüşmeler...
Nuri: Kendisine ‘yazar’ bulamayan siyasi partiler var mış bak. Sen, onlara bir kapak at bence... Bu denli etkileyici bir dil... üç günlük şu dünyada, cebin biraz gün yüzü görür en azından...
Fehmi: Hah! Arada seni de görürüm hem
Nuri: Hah! İşte ideal bir dost örneği... Bir şey söylemeden, üstüne düşeni yapan... Eyvallah
Fehmi: Gerçi, olmaz o iş! Bu seferde konuşacak medya bulamazsın. Bizde bu talih varken... (Bir an, bir şeyi hatırlar) Ha! Senin rüya
Nuri: Ah be! Unutmuştum oğlum ne güzel
Fehmi: İstemiyorsan anlatmaya bilirsin
Nuri: Ne lanet bir şeydi ya!
Fehmi: Anlatma istersen
Nuri: (Derince bir çekti) Ortam çok güzeldi aslında...
Fehmi: Anlatma, boş ver...
Nuri: Bir yerdeyiz... bilmiyorum... hoş bir ortam işte... Sağımda solumda, çok konuşan ve sürekli susan bir kaç arkadaş... Onlarda yanlarında bir kaç kişi getirmiş tabi. Aralara da şöyle bir iki ortak arkadaş serpiştirmişler...
Fehmi: Rengarenk bir masa anlaşılan... Gerçi bir yandan da epey itici de...
Nuri: Güzel kızlarda var; arkalara doğru...
Fehmi: Baştan söylesene...
Gülüşmeler...
Nuri: Bende, yer yer ortama dahil olma çabasındayım o an... fakat ne konuşuluyor ise, anlamıyorum hiç, buğulu bir cam gibi cümleler... Bir yandan da, hakim olduğum bir konu açılsın diye de çırpınıyorum tabi
Fehmi: O an, yönünü de hafiften kızlara doğru dönerek tabi...
Nuri: Ne münasebet! Öyle bir ‘umursamaz’ hallerdeyim ki...
Fehmi: İçinden hiç fanteziler geçirmeyen adam, he
Gülüşmeler...
Nuri: Anlaşılmıyor anlaşılmıyor
Fehmi: Şu an bile belli oluyor be!
Nuri: Bırak şimdi... Neyse... Bir an, bir şeyler sallıyorum ortaya...
Fehmi: Bir şeyler
Nuri: Oradan, buradan, politikadan işte... Birde, sallamanın da ayrı bir keyfi varmış cidden.. O an, ‘ters köşe olur muyum Biri de çıkar da nakavt eder mi ’ diye, aklımdan bile geçmiyor hiç
Fehmi: Rüyada olduğunu biliyorsun ya, belki o açıdan...
Gülüşmeler...
Nuri: Çalışmadıkları yerleri keşfetmişte olabilirim
Fehmi: Tabi birde, karşında ki güzel kız da pür dikkat dinliyor ise seni... sussan şimdi, puan kaybedeceksin
Nuri: O sebep oldu ya zaten her şeye
Gülüşmeler...
Fehmi: O ana kadar masumdun tabi... her insan gibi haliyle
Nuri: Bırak şimdi... İlla ki ‘demeç’ verir gibi, ortaya bir laf atacaksın ha!
Fehmi: Ne yani; kendimi iyi hissetmek gibi bir hakkım yok mu benim
Nuri: Yok!
Gülüşmeler...
Fehmi: Sonra
Nuri: Nereden bileyim ben, bu denli ciddiye alınacak... O an, aval aval bakan gözler vardı etrafımda hep... Neyse, bunlarda gidiyorlar başkalarına anlatıyorlar
Fehmi: Eyvah!
Nuri: O başkaları da, başkalarına... derken derken.. virüs gibi, yayılıyor da yayılıyor...
Fehmi: Sen de, kafayı gömecek bir kum arayışındasın haliyle...
Nuri: Ne münasebet! Şan şöhretin tadı ile meşgulüm o an
Gülüşmeler...
Fehmi: Sorguya da çağırıldın mı
Nuri: O mertebeye erişememiştim ya
Fehmi: Oh! İyi iyi, bak yine hayırlı bir rüyaymış
Nuri: Neyse... Dur şimdi... Sonra işte, gün geçtikçe garip garip şeylerde olmaya başlıyor; ayrılan çiftler, işten çıkarılanlar, bozulan ortaklıklar...
Fehmi Daha neler Ne sallamış olabilirsin ki bu kadar
Nuri: Bunlar yine iyisi... Dizi setlerini yıkan yönetmenlerden, enstrümanları parçalayan müzisyenlere... kitapları yakan yazarlardan, tuvalleri ateşe veren ressamlara...
Fehmi: Yok ebesinin...
Nuri: Yağma, gasp, tehdit diye de çığırından çıkıyor işler
Fehmi: Eh yani! Şu saatten sonra, sen artık geri dönüşü olmayan yeni bir gezegen yolcusu olmalısın
Nuri: Bir an, sesler duymaya başlıyorum
Fehmi: Sesler
Nuri: Yine, ne konuşulduğu hiç anlaşılmayan, bir yığın uğultu gibi işte... Ürkütücü tabi, hissediyorsun şiddetin rengini, ta ki iliklerine kadar... Gittikçe de artıyor, yaklaşıyorlar... Ve koşmaya başlıyorum o an. Yer yer tanıdık yüzler de çıkıyor karşıma, dokunmaya çalışıyorum, fakat yok... Artık takatim de kalmıyor, soluk soluğayım... Bir an, bir melodi... sanki, uğultunun arasından sıyrılmış gibi... düzenli aralıklarla ısrarla tekrarlamaya başlıyor. Ne yapsam, ne etsem de susturamıyorum bir türlü. Derken, aniden sıçrayarak uyanıyorum ki...
Fehmi: İşsiz olduğunu fark ediyorsun
Nuri: Daha beter!
Fehmi: Söylesene ya!
Nuri: (Şöyle derince bir iç çekerek) Peşin fiyatına ek taksit, imkanlarını kaçırmışım!
Fehmi: Hadi ya!
Gülüşmeler...
Nuri: Onlar kaybeder valla... Benim gibi, ‘sömürülmeyi’ kendisine hobi edinmiş, hali hazırda bekleyen biri...
Fehmi: Hakikaten he! Sende de öyle bir şey var gibi
Nuri: Öyle bir şey
Fehmi: Yani, şöyle bir bakınca ‘ben bunu ne sömürürüm var ya' diyor insan...
Nuri: O kadar çekiciyim yani
Gülüşmeler...
Fehmi: Neyse... Teşekkür ederim yine de, şu saçma muhabbet için...
Nuri: Rica ederim, o sizin iç güzelliğiniz...
Fehmi: (Ayağa kalkarak) Kaçıyorum ben yavaştan...
Nuri: (Aynı şekilde) Hadi kalkalım...
Fehmi: Eve mi geçiyorsun sende
Nuri: Bilmiyorum ki... Yolda karar veririm artık
Fehmi: İyi, hadi bakalım... Görüşürüz
Nuri: Eyvallah