Öylesine… adlı seriden
Kiralık ev
Öylesine bitkin... kirli kirli de ter akıyor alnından. Farkında bile değil, yüzünde ışıldayan örümcek ağlarının... Her halinden de hissediliyor uykusuzluğu, göz kapakları morarmış artık… O bitkin sesiyle… ‘’Ev sahibi öyle bir dil döktü ki...” dedi, iç çeke çeke
- Önceden hazırlığı yapılmış bir ‘konuşma metni’ gibi miydi
- Ustaların hepsini ayarlamış, bir kaçına kapora bile bırakmış, haliyle de bir an önce evden çıkmalıymışım ki, herkes de ona göre işini gücünü yapmalıymış... Kızının tayini çıkacağı için, evinde o tarihe yetişmesi lazımmış... Tadilat yapıp, bir an önce de eve yerleşmeleri gerekiyormuş
- Bu denli akıcı mıydı
- Hiç teklemiyordu
- Ara sıra detone olmalar, ritim kaçırmalar
- Yok
- Bir anlığına da olsa yanlış bir akor, hafiften bir cızırtı
- Her şey olması gerektiği gibi ve gayette temiz
- O zaman bir an önce çık evden! Herif hak etmiş
Gülüşmeler...
- Bir yerde ‘sesler’ yükselir gibi olur ise, bana düşen oradan usulca uzaklaşmak olur. Birbirlerini, neredeyse keyfi bir yere birer ‘av’ olarak görmeye başlamışken insanlar... neme lazım, yaşamak güzel
- Yasamayanlarla bu konuyu hiç konuşamadığımız için... şimdi ne desem...
Gülüşmeler...
- Senin anlayacağın, bir kaç parça eşya hariç, geri kalan ne var ne yok hepsini attım işte. Çöp konteynırının kıyısı köşesi, dolup taştı anılarımla. Olsun, en azından ‘sokağa atıldık’ diye de bir anımız olur. ‘Beklentiler’ her daim de rayında ilerleyecek değil elbet
- Boş ver, sokaktaysan sokaktasın! Çokta şey değil... Ona göre boy atar, ona göre de yeşerirsin sende. Beklentiler miş! Biter mi ‘beklentiler’ be! Kimisi köşeye sinmiş, nefretini kusmayı bekler.. kimisi öylece kapaklanmıştır içine, gülümseyeceği yarınları bekler.. kimisi dalıp gitmiştir uzaklara, yitirdiklerine sarılacağı o anı bekler... Bekler de bekler işte! Yine başım ağrıdı bak… Neyse, sen bırak şimdi onu bunu da, her önüne gelene ‘içini dökmek’ nedir ya hu Herkes düşmüş kendi telaşesine…
- Hiç açma o konuyu, hiç! Farkında da olmuyorum ki o an… önce bir ‘merhaba’, sonrası ise yok... Kendimi bir an, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatırken buluyorum. Ger gör ki, tersi yaşandığında da 'katlanılmaz' bir hal alıyor işler.. Geçenlerde yine, uykusuzluktan da artık bayılacak gibiyim... oturdum bir yere, geçtim köşeye de, elimde simit, yanında da su…
- Su mu
- Şimdi çay olsa, keyfim yerine gelecek, bu sefer de hiç ifade edemeyeceğim kendimi… o bakımdan yani. Neyse işte, o ara usulca yaklaştı yanıma birisi
- Birisi
- Bir canlı türü
- Ha! Bizim gibi sandım
- Yok, insandı
Gülüşmeler…
- Sonra
- Sırtında eski bir çanta, eli yüzü de kir, pasak... Sevindim de tabi o an, şu hayatta yalnız olmadığını hissetmek güzel bir şey… deneyimli olduğu da her halinden hissediliyor, şöyle bir bakınca, ‘kirliliğin ustalık belgesini almış’ diyorsun… daha da yaklaştı, derken başladı bu anlatmaya… Anlatıyorda anlatıyor… Sen tut, çaresize çaresizliğini yan. Tabi öyle pek kulak veremediğim için, haliyle de cızırtı gibi tınlıyor herifin sesi. İçimden diyorum; ‘Git başka kapıya kardeşim ya! Git! Uzattıkça da uzatıyor… o ara yine içim geçmiş, dalmışım… şöyle hafiften bir baş ağrısıyla kendime geldiğimde fark ettim ki, çaresizin çaresize yaptığı eziyetin tadıda bir başka oluyormuş hakikaten
Gülüşmeler...
- Bu arada, senin şu çıkarıldığın evin camında ‘kiralık ev’ afişi vardı
Bir an, durulacak gibi olunsa da, usul usul devam eder kahkahalar…
- Öyle mi
- Aradım, iş olsun işte! Ben sana dedim ‘herif haklı’ diye, hiç o fiyata oturturlar mı adamı .. Tabi her şeyin de başı sağlık şimdi…