+90 539 342 6363
 
   

  Elif Çiğdem ŞAHİN



Elif Çiğdem ŞAHİN   -   guneslibiryer@hotmail.com
01.08.2023   -   564 defa okundu..
Kitle Siyaseti Olarak Ağacın Kutsallığı..
Paylaş
Kaçmayın, kaçmayın. Akademik bir makale değil bu. En gündeliğinden birkaç olay anlatacağım yalnızca.



     Belki sonunda, yalnızca birazcık 'ortak bilinç' hayali kurarken 'ortak şuursuzluğa' hangi yoldan geldiğimizi ima etmiş olurum. 



     Biliyorum, biraz önce sözlüğe baktım. Bilinç ve şuur aynı kelime. 'Şuur' Arapça kökenli bir kelime iken, Türkçe'de karşılığına 'bilinç' demişler.



   Yine de algımızda 'şuursuzluk', bilincin olası birçok hâlinden biriymiş gibi duruyor. Sanki bilinç nötr bir ifade de herşey şuurda bitiyor gibi.



    Birbiriyle alakasızmış gibi görünen konuları bağlamayı severim. Bugün işin kolayına kaçacağım. Aslında birbirine göbekten bağlı iki durumu birbirine kenetleyeceğim.



    Yine de merak edin diye yavaştan alayım bakayım.



    Bu yazı annemin Altınoluk'taki evinde geçirdim. Büyük bir site içinde, üç katlı binaların olduğu bir yazlık daire.



    Toprağı ve yeşili çok sevdiğimiz için,

sitenin en geniş bahçelerinden birine komşu bir giriş katı tercih etmişti annem.



     Bu sitede 20 yıldır, her yıl bahçedeki ağaç ve bitkilerle ilgili bitmek bilmez bir tartışma döner durur.



     Biz, uzun yıllar balkonun tam önündeki biber ağacının kesilmemesi için mücadele verdik,  her kesmeye geldiklerinde kovaladık. Evin güzelliği, süsüydü o biber ağacı.



    Sonunda temele zarar veriyor diye annemi ikna ettiler. O ağaç kesildiği sene bu evden soğudum. Şimdi yerine dikilen zeytin, yıllar içinde biraz büyüyüp serpilince, eh işte yine biraz ısınmaya başladım.



     Bize bakan büyük bahçeyi  hep kendimiz sulardık, sabah akşam, yazları. Kuyu suyuna bağlı uzun hortumu bizden başka elleyen olmazdı pek.



    Bizim tarafımız her zaman çiçeklerin coştuğu, ağaçların sıkı ve taze olduğu taraftı.

Her sene geldiğimde yeni, renkli çiçekli bitkiler alıp dikmeye çalışırdım.



    Bu yaz ise, kuyu suyu azalmış, artık sadece sitenin bahçıvanı, sabah ve akşam suluyor çiçekleri.  Bahçenin geri kalanı kuru. Kalan zamanlarda suyu kesiyorlar.



    Nereden nereye...



    Bu zaman zarfında arka bloktakilerin denizi balkonlarından görme sevdasıyla, yüksek ağaçları kestirme arzularıyla mı mücadele etmedik, siteyi çevreleyen duvar bitkilerinin kuşa çevrilmesilmesiyle mi neler neler...



    Dört yıldır kalmadığım bu eve geldiğimde, çitin yanında, kim bilir kimin denizini kesen bir çam ağacı çoktan gitmişti. Kuru toprak bir bahçeye bakan annemden kalan cefakâr sardunyalar duruyor hâlâ.



   Kalan yeşillerle avunmaya çalışan ben, birgün bir hızar sesiyle uyandım. Temmuzun ortasında palmiyeleri buduyorlardı. Yakıcı, cehennem sıcağında binalara bir nebze olsun gölge eden palmiye dalları gidiyordu.



   Can havliyle yöneticiyi aradığımda şunu öğrendim. Palmiye dalları bazı komşuları rahatsız ediyormuş, birinin içine yaban arıları kovan yapmış. Ya komşuları sokarsa, yakında hastane de yokmuş.



   Bu sebeble site bahçesindeki onlarca palmiye ağacının sadece gövdesini bıraktılar mevsimsiz.



    Bu da birşey miymiş, hala denizini kapatan ağaçların kesilmesini isteyen yazlıkçılar varmış, yönetici ne yapsınmış.



    Hak verdim adama.



     Şimdi ;



       Kim olduklarını da bilmediğimden arkalarından rahat rahat atıp tuttuğum bu komşular var ya işte belki de onlardan bazılarını sahilde dinliyorum.



     " Akbelen'de kanun kitap dinlemeden on binlerce ağacı kestiler, şerefs..... !  Milletin jandarması, holdingin korumalığını nasıl yapar kardeşim, hiç mi vicdan yok bunlarda "



    "Akbelen'de, ağaçların kesilmesi için alınan izin süresi çoktan dolmuş, hem de 2021 yılında, düşünebiliyor musunuz"



     "Helal valla, ormanın kesilmesine direnenleri fişleyen jandarmayı CHP milletvekili kovalamış" "Hahaha" Gülüşmeler. 



    " Milletin üzerine tazyikli su salmışlar, biber gazı sıkmışlar, ya sen kimin polisisin, cık cık. "



     Hadi bu kadar yeter. Akşam da biraz rakıya meze yaparsınız, kestirdiğiniz için olmayan ağacın hizasından denizi seyrederken bence.



    Ama yok ya gerek kalmadı, bir haftada istedikleri bütün ağaçları kesmişler zaten Akbelen'de...



     Biz niye sürekli aynı şeyleri yaşıyoruz acaba Yarın ya da öbür gün Kaz Dağları'na girecekler aynı şekilde. .



     Bütün bunları yazıyorum ya ben, ciddi bir çevreci eylemin içinde filan biri değilim. Ağaçları kurtarmaya çalışanlara eleştiri niteliğinde asla değil yazdıklarım.



       Söylediğim, eylem ve direniş belli noktalarda sürerken, çok çok daha kapsamlı bir alanda, örneğin Biga Yarımadası'nda onlarca maden faal olarak çalışıyor zaten.



     Bir başka söylediğim;



    Türkiye'de kitle siyaseti ağacın kutsallığından ibaret.



       O da her ağacın değil. İçine yaban arısı kovan yapan ağaç kutsal değildir örneğin.  Deniz manzarasını kesen ağaç, ağaç bile değildir.



    Söylemek istediğim en temel şeylerden biri  toplumda siyaset bilinci ağaca indirgenmiş, kalan herşeyden, her türlü yaşam hakkından utanıyor millet demek ki.



      Halk yaşadıklarından bitkin şuursuzca sayıklıyor. Ne dediğini bildiği yok bence. Oturduğumuz yerden orman yangınlarına zamanında müdahele edilmemesine sallıyoruz, evin önündeki ağaçları kestiriyoruz.



    Nasıl oluyor da oluyor  



   Söylediğim ;



    Türkiye'de kitle siyaseti Gezi'den bu yana haksız, hukuksuz, kar amacı dışında hiçbir sebebi olmayan ağaç katliamına endekslenmiş. Sanki bu ülkede yaşayan insanların başka bir yaşam alanı yokmuş gibi.



     Sanki su, enerji, sağlık temel ihtiyaç konusu değilmiş gibi. Sanki bunlar konusunda kitle olarak siyaset yapamayız, hakkımızı arayamayız gibi. İşçilerin çalışma saatleri, koşulları normalmiş gibi.



       Bazı dinamikler kendini tekrarlamıyor,  tekrarlayamıyor işte, Gezi oldu, bir kere yaşandı. Kazanımları oldu, büyük bedeller karşılığında, hala ödenen.



    Fakat o kazanımların son kullanma tarihi de geçmiş görünüyor.



    Artık hak arayışı ormanla, ağaçla sınırlı kaldığı sürece oradan da birşey çıkmayacak gibi.



    İkinci söylediğim;



     Bölünmüş kişilik sendromu hayatın her yerini kuşatmış. Buradaki ağaçla, oradaki ağacın anlamı aynı değil insanların gözünde, ortada kıstas yok, kriter yok. Anlık hezeyanlar var.



      Çoklu kişilik sendromu, Türkiye toplumunun içinden geçtiği durumun karşılığı olarak kullanılabilir kanımca. Sosyolojik bir tanı olarak..



     Hoppp, haddimi fazlaca aşıyorum galiba, hiç de temellendirme ihtiyacı duymadan dört başı mamur...



    Lafı ortaya atıp çekileyim en iyisi. Çıkarabilecek varsa taşı çıkarsın kuyudan. Onu yapmışken bir zahmet bilinçle şuuru da tanımlayıversin, sanki o konu da bir ortada kaldı.



    Eli değmişken, tek meşru kitlesel sokağa çıkma, hak arama gerekçesinin ağaçlardan fazlası olduğunu da anlatıversin.



   Bana yeter.

İletişim Bilgileri


İsmet Paşa Mahallesi İnönü Caddesi
157/1 - 17010 - Merkez / Çanakkale

Bir Sorunuz mu Var
info@canakkaleburda.com

Remzi CAN


+90 286 210 0101
+90 539 342 6363

Haber Kategorileri


  Magazin
  Guncel
  Siyaset
  Ekonomi
  Spor
  Cevre
  Saglik
  Emlak
CopyRight by 2021 Çanakkale Burda, tüm hakları saklıdır.
Çanakkale Web Tasarım